21 Nisan 2010 Çarşamba

KAFATASI FOSİLLERİNİN DARWINİZM'E İNDİRDİĞİ DARBE

Fosilleri inceleyen her evrimci, kendi hayal gücünün genişliğine bağlı olarak farklı senaryolar üretebilmektedir. Bu senaryoların bilimsel bir de¤eri yoktur.

Darwin'in insanlarla maymunların ortak bir atadan geldikleri tezi, ortaya ilk atıldığı dönemde de sonraki dönemlerde de bilimsel bulgularla desteklenemedi. O zamandan bu yana, yaklaşık 150 yıldır, insanın evrimi masalını desteklemek için gösterilen bütün gayretler boş çıktı. Elde edilen fosiller, maymunların hep maymun, insanların da hep insan olarak var olduklarını, maymunların insanlara dönüşmediklerini ve maymunla insanın ortak bir ataya sahip olmadıklarını ispatladı.

Darwinistlerin yoğun propagandalarına ve akademik çevrelerdeki sindirme girişimlerine rağmen, pek çok bilim adamı da bu gerçeği dile getirdi. Bunlardan biri Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'dir. Pilbeam, insanın sözde evriminin bilimsel verilere dayanmayan bir iddia olduğunu şu şekilde ifade eder:

Farklı bir bilim dalından, zeki bir bilim adamını getirseniz ve ona elimizdeki yetersiz delilleri gösterseniz, kesinlikle "Bu konuyu unutun, devam etmek için yeterli delil yok" diyecektir.1

Paleoantropoloji üzerine hazırlanmış olan The Bone Peddlers adlı kitabın yazarı olan William Fix ise, insanın sözde evriminin bulgularla desteklenmediğini şöyle dile getirir:

nsanın kökeni hakkında hiçbir şüphe duymamamız gerektiğini söyleyen hala sayısız bilim adamı vardır, ancak tek eksiklikleri bir delillerinin olmamasıdır...2

Fosil kayıtlarının kendilerini hayal kırıklığına uğratması ve içinde bulundukları delilsizlik karşısında, evrimcilerin yaptıkları tek şey, hiçbir gerçekliği olmayan kafataslarının tekrar tekrar sıralamak, sahteliği çoktan belgelenmiş fosiller üzerinde spekülasyonlar yapmak oldu.

Oysa gerek maymunların, gerek diğer canlıların, gerekse geçmişte yaşamış farklı ırklara ait insanların kafatasları üzerinde yapılan incelemeler, bu canlıların sahip oldukları tüm özelliklerle var olduklarını ve tarih boyunca hiç değişikliğe uğramadıklarını göstermiştir. Bunun anlamı, canlıların evrim geçirmedikleri, hepsini Yüce Allah'ın yarattığıdır. İlerleyen sayfalarda yer alan örneklerde de görüleceği gibi, kurbağa, kertenkele, yusufçuk, sinek, hamam böceği gibi pek çok canlının, vücutlarının diğer uzuv ve organlarında olduğu gibi, baş bölgelerinde de hiçbir değişiklik olmamıştır. Kuşların ve balıkların baş yapıları da değişmemiştir. Kaplan, kurt, tilki, gergedan, panda, aslan, leopar, sırtlan gibi sayısız hayvanın yaratıldıkları ilk andan beri on milyonlarca yıl boyunca kafatasları aynıdır. Ve bu aynılık, canlıların evrimi iddiasını yalanlamaktadır.

20 milyon yıllık kaplan kafatası fosili

Tüm bu canlı türleri için geçerli olan değişmezlik, insan için de geçerlidir. Nasıl ki on binlerce canlı türünün, milyonlarca yıl boyunca kafatası yapılarında bir değişiklik olmamışsa, insanların da kafataslarında evrimsel bir değişiklik olmamıştır. Balıkların hep balık, kuşların hep kuş, sürüngenlerin hep sürüngen olması gibi insanlar da hep insan olarak var olmuştur. Hiçbir canlının hiçbir organ ve yapısında, evrimcilerin iddia ettiği gibi "ilkelden gelişmişe doğru ilerleme" diye birşey söz konusu değildir.

Evrimciler, insanın sözde evrimi hikayesini anlatırken, buldukları kafataslarının hacmini, kaş çıkıntılarını veya alın yapılarını öne sürerek, kendilerince evrimsel bir sıralama ve soy ağacı oluştururlar. Halbuki evrimcilerin ortaya koydukları kafataslarındaki yapısal farklılıklar evrime delil değildir. Çünkü bu kafataslarının bir kısmı soyu tükenmiş maymunlara, bir kısmı da geçmişte yaşamış farklı insan ırklarına aittir. Farklı insan ırklarının farklı kafatası yapılarına sahip olmaları ise son derece doğaldır. Farklı balık türlerinin de farklı kafa şekilleri vardır. Örneğin, bir alabalığın kafa şekli bir yılan balığının kafa şekline benzemez. Ancak her ikisi de balıktır. Aynı şekilde, farklı insan ırklarının da kafatası yapıları arasında farklılıklar olabilir. Pigmelerle İngilizlerin, Ruslarla Çinlilerin, Aborjinlerle Eskimoların, zencilerle Japonların alın yapılarında, göz çukurlarında, kaş çıkıntılarında, kafatası hacimlerinde doğal olarak farklılıklar olacaktır. Ama bu farklılıklar, bir ırkın diğerinden türediği ya da bir ırkın diğerinden daha ilkel veya daha gelişmiş olduğu anlamına gelmez. Bir Aborjin soyu, bir başka soy ile karışmadığı sürece daima aynı özelliklerde kalacaktır. Ne kadar zaman geçerse geçsin, bu insanlar daha farklı özelliklere sahip olacak şekilde evrimleşmeyecek, kafatası hacimleri şu an olduğundan daha fazla büyümeyecek, farklı anatomik özelliklere sahip olmayacaklardır.

20 milyon yıllık gergedan kafatası fosili

Örneğin, evrimcilerin sözde ilkel kabul ettikleri Homo Erectus kafataslarının sahip olduğu büyük kaş çıkıntılarına ve geriye doğru eğimli alın yapısına, günümüzde yaşayan bazı Malezya yerlileri de sahiptir. Eğer evrimcilerin iddiaları doğru olsaydı, söz konusu Malezya yerlilerinin de sözde "maymunluktan yeni çıkmış, tam gelişmemiş insan" yapısında ve görünümünde olmaları gerekirdi. Oysa böyle birşey söz konusu değildir. Homo Erectus'un kafatasının anatomik özelliklerinin günümüzde de görülmesi, hem Homo Erectus'un ilkel bir tür olmadığını hem de evrimcilerin "insanın soy ağacı" senaryosunun yalan olduğunu gösterir.

Homo erectus kafataslarında bulunan büyük kaş çıkıntıları, geriye doğru eğimli alın yapısı gibi özellikler, günümüzde yaşayan bazı ırklarda da görülür. Sağdaki Malezya yerlisinde olduğu gibi.

Bir Aborjin soyu, bir başka soy ile karışmadığı sürece daima aynı özelliklerde kalacaktır. Örneğin bir Batı Avupalı ırka dönüşmeyecektir. Ne kadar zaman geçerse geçsin, bu insanlar daha farklı özelliklere sahip olacak şekilde evrimleşmeyecek, kafatası hacimleri şu an olduğundan daha fazla büyümeyecek, farklı anatomik özelliklere sahip olmayacaklardır.

Kısaca, geçmişte yaşamış olan bazı insan ırklarının günümüzde yaşayan insanlardan farklı anatomik yapıya sahip olmaları hiçbir şekilde evrime delil olamaz. Anatomik farklılık tarihin her döneminde, farklı her insan ırkı arasında görülebilir. Amerikalılarla Japonların, Avrupalılarla Aborjinlerin, Eskimolarla Zencilerin veya pigmelerin kafatasları aynı değildir. Ama bu durum, söz konusu ırkların birinin diğerinden daha gelişmiş veya daha geri olduğunu göstermez.

Bundan binlerce yıl sonra, 2000'li yıllarda yaşamış 1.90 boylarında iri yapılı bir Amerikalının kafatasını bulan geleceğin bilim adamları, bu kafatasını, yine 2000'li yıllarda yaşamış 1.60 boylarında bir Japon'un kafatasıyla karşılaştırsalar, başta büyüklük olmak üzere pek çok farklılık göreceklerdir. Bu farklılıklara dayanarak, Japonların ilkel bir insanımsı olduğunu, Amerikalıların ise hayali evrim basamağında daha ileri bir canlı olduğunu öne sürseler, elbette doğruyu yansıtmayan bir yorumda bulunacaklardır.

Üstelik kafatası boyutu bir insanın zekasının veya kabiliyetlerinin ölçüsü de değildir. Beden yapısı gelişmiş, ama zekası yeterince gelişmemiş pek çok insan vardır. Aynı şekilde, bedeni ve dolayısıyla kafatası diğer insanlara göre daha küçük olan, ancak çok zeki birçok insan bulunmaktadır. Bu insanların kafataslarının, gelecekteki bazı bilim adamları tarafından, sadece boyutlarına dayanılarak sözde evrimsel sıralamaya sokulmasının elbette bilimsel bir değeri olmayacaktır. Çünkü bu sıralama gerçekleri yansıtmayacaktır. Kafatası hacmi farklılığının, zeka ve beceri yönünden hiçbir fark oluşturmadığı bilinen bir gerçektir. Hayatı boyunca yoğun zihinsel faaliyetlerde bulunan bir insanın kafatası büyümez, zekası güçlenir. Zeka, beynin hacmine göre değil, beynin kendi içindeki organizasyonuna göre değişir.3


BİR İNSAN IRKI: NEANDERTAL GEÇMİŞTE YAŞAMIŞ FARKLI İNSAN
IRKLARI EVRİMİN DELİLİ DEĞİLDİR!

Neandertaller (Homo neanderthalensis) bundan 100 bin yıl önce Avrupa'da aniden ortaya çıkmış ve yaklaşık 35 bin yıl önce de yok olmuş -ya da diğer ırklarla karışarak asimile olmuş- insanlardır. Günümüz insanından tek farkları, iskeletlerinin biraz daha güçlü ve kafatası ortalamalarının biraz daha yüksek olmasıdır. Bilimsel bulgular, Neandertallerin zeka ve kültür düzeyi yönünden bizlerden farkı olmayan bir insan ırkı olduğunu göstermektedir.

Cro-magnon insanı ise, 30.000 yıl önceye kadar yaşadığı tahmin edilen bir ırktır. Kubbe şeklinde bir kafatasına, geniş bir alına sahiptir. 1600 cc'lik kafatası hacmi, günümüz insanının ortalamasından fazladır. Kafatasında kalın kaş çıkıntıları vardır ve arka kısımda, Neandertal Adamı'nın karakteristik özelliği olan kemiksi çıkıntı bulunmaktadır.

Neandertaller ve Cro-Magnon'da görülen fiziksel farklılıklar, günümüzdeki insan ırkları arasında da görülmektedir. Nasıl ki, bir Amerikalıyla Eskimo'nun ya da bir Afrikalıyla Avrupalı'nın yapısal farklılıkları, bu ırkların birinin diğerinden daha ilkel ya da ileri olduğunu göstermezse, geçmiş ırkların fiziksel özellikleri de onları daha geri ya da maymunumsu yapmaz. Bu ırklar, diğer ırklarla karışıp asimile olarak ya da bilinmeyen bir şekilde tükenerek tarih sahnesinden çekilmiştir. Ama hiçbir şekilde "ilkel" veya "yarı maymun" değildirler, tam bir insandırlar.

Neandertaller, sanat ve estetik anlayışı olan, soyu tükenmiş bir insan ırkıdır. Evrimciler yıllar boyunca Neandertalleri insanın maymunsu ataları olarak tanıtmışlar, ancak bu hikayeleri, bilimsel bulgularla kesin olarak yalanlanmıştır.


Neandertaller, sanat ve estetik anlayışı olan, soyu tükenmiş bir insan ırkıdır. Evrimciler yıllar boyunca Neandertalleri insanın maymunsu ataları olarak tanıtmışlar, ancak bu hikayeleri, bilimsel bulgularla kesin olarak yalanlanmıştır.

TARİH BOYUNCA HİÇBİR CANLI TÜRÜNÜN
KAFATASINDA DEĞİŞİKLİK OLMAMIŞTIR

Canlıların tüm uzuvları ve özellikleri gibi, kafatasları ve baş yapıları da milyonlarca yıldan beri aynıdır. Hiçbir canlının kafatasında evrimsel bir değifliklik yaşanmamıştır. Nasıl bunca canlı milyonlarca yıldır evrim geçirmeden aynı kaldıysa, insan da evrimsel bir değişiklik geçirmemiş, tüm anatomik özellikleriyle hep insan olarak var olmuştur. Evrimcilerin insanın sözde evrimin delili olarak ortaya koydukları kafatasları ise, ya soyu tükenmiş maymunlara ya da bugün artık yaşamayan farklı insan ırklarına aittir. Ve bunların hiçbiri evrimin delili değildir.


54 - 37 milyon yIllık çamur balığı fosili


50 milyon yıllık kurbağa fosili


108 - 92 milyon yıllık çekirge fosili


30 milyon yıllık tavşan fosili


48 - 37 milyon yıllık ringa balığı fosili


125 milyon yıllık sinir kanatlı bir böcek


48-37 milyon yıllık yaban arısı fosili


54-37 milyon yıllık levrek fosili

MAYMUNLARIN TAKLİT KABİLİYETLERİ ONLARIN İNSANA DÖNÜŞECEĞİ ANLAMINA GELMEZ

Darwinistlerin, insanların sözde maymunlardan türedikleri iddialarına dayanak göstermeye çalıştıkları bilgilerden biri de, bazı maymun türlerinin taklit kabiliyetleridir.

Maymunlar, karşılarında gördükleri hareket ve tavırları taklit edebilme yeteneğine sahiptirler. Verilen eğitimler doğrultusunda, eşyaların şekillerini ve renklerini ayırt edebilir, zekice tepkiler gösterebilirler. Ama bu, günün birinde insana dönüşmelerini sağlamaz. Eğer böyle olsaydı zeki olduğu bilinen diğer hayvan türlerinin de zamanla insan olmaları gerekirdi. Örneğin papağanlar da eğitildikleri takdirde kareyi yuvarlaktan, kırmızıyı maviden ayırt edebilmekte, kendisinden istenilen şekilde eşyaları yerleştirebilmektedir. Üstelik papağanların maymunlara ek olarak bir de, sesleri taklit ederek konuşma yetenekleri vardır. Bu durumda, Darwinistlerin mantıksız iddialarına göre, papağanların insana dönüşme ihtimali çok daha yüksek olmalıdır.

Zeki olmalarıyla bilinen bir diğer canlı da tilkilerdir. Darwinistlerin akıl ve bilim dışı mantık örgülerine göre, tilkilerin de zamanla zekalarıyla orantılı olarak kafatası hacimleri büyümeli ve bir müddet sonra onlar da insan gibi akıllı ve şuurlu varlıklara dönüşmelidir. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmemiş, ne kadar zeki olursa olsun tilkiler hep tilki olarak kalmıştır.

Son derece mantıksız olan bu iddiaları, akademik kariyer sahibi insanların bilimsel terimler ve latince kelimelerle süsleyerek son derece ciddi bir üslupla anlatıyor olmaları hayret vericidir. Maymunlar istedikleri kadar zeka ve el becerilerini geliştirsinler, istedikleri kadar gördüklerini taklit etsinler, bu onları günün birinde insan yapmayacaktır. Maymunlar hep maymun olarak var olmuştur ve maymun olarak kalacaklardır. İnsan ise, Allah'ın kendisine lütfettiği akıl, şuur ve vicdanla ve sahip olduğu tüm üstün özelliklerle ayrı olarak yaratılmıştır. Yaratıldığı ilk andan itibaren tarih boyunca hep insan olarak var olmuştur. Aklın ve bilimin ortaya koyduğu gerçek budur.

İNSANIN EVRİMİ MASALI SAHTEKARLIKLARLA DOLUDUR

Tarih boyunca 6000'den fazla maymun türü yaşamıştır. Bunların çok büyük bir bölümü, nesli tükenerek ortadan kaybolmuştur. Bugün yalnızca 120 kadar maymun türü yeryüzünde yaşamaktadır. İşte, bu 6000 civarındaki nesli tükenmiş maymun türünün fosilleri, evrimciler için çok zengin bir aldatmaca malzemesinin kaynağını oluşturur. Hiçbir zaman somut bilimsel delil ortaya koyamayan evrimciler, 'nesli tükenmiş maymunlara ait' fosilleri, ön yargılı yorumlarla süsleyerek, evrim lehine birer delilmiş gibi sık sık gündeme getirirler. Yıllardır bu yöntemlerle evrime taraftar toplamaya ve kamuoyunu aldatmaya çalışmaktadırlar. Ancak artık bu yöntemin fayda vermediğini görmeleri gerekir.

TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE İLKEL İNSAN YAŞAMAMIŞTIR

Bu resimde gördüğünüz ve gazetelerde, televizyonlarda, dergilerde hatta ders kitaplarında sıkça rastladığınız yarı maymun yarı insan varlıklar hiçbir zaman yaşamamıştır. Maymunlar hep maymun, insanlar hep insan olarak var olmuşlardır. Bu çizimler, evrimcilerin yanlış mantıklarının birer ürünüdür. Gerçek tarihi yansıtan bilgiler değildir.

Evrimcilerin insanın evrimi masalını kendilerince inandırıcı kılabilmek için ortaya attıkları sahte delillerden bazılarını şöyle özetleyebiliriz:

1. Charles Dawson tarafından 1912 yılında bulunan, 500 bin yıl yaşında olduğu iddia edilen Piltdown Adamı yıllarca evrimciler tarafından insanın sözde evriminin delili olarak sahiplenildi ve savunuldu. Ancak ilerleyen tarihlerde yapılan araştırmalar büyük bir sahtekarlığı ortaya çıkardı. İnsanın sözde atası Piltdown adamının kafatası 500 yaşında bir insana, çene kemiği ise yeni ölmüş bir orangutana aitti. Dişler, insana ait olduğu izlenimi vermek için sonradan eklenmiş, eklem yerleri törpülenmiş, eski görünmeleri için potasyum dikromat ile lekelendirilmişti.

2. 1922 yılında Amerikan Doğa Tarih Müzesi müdürü Henry Fairfield Osborn, Pliosen dönemine ait bir azı dişi fosili bulduğunu açıkladı. Bu diş, iddiaya göre, insan ve maymunların ortak özelliklerini taşımaktaydı. Bu dişe Nebraska Adamı adı verildi. Bu tek dişe dayanılarak Nebraska Adamı'nın kafatası ve vücudunun rekonstrüksiyon resimleri çizildi. Hatta daha da ileri gidilerek Nebraska Adamı'nın, eşinin ve çocuklarının doğal ortamda ailece resimleri yayınlandı. Ancak 1927'de iskeletin öbür parçaları da bulundu. Bulunan yeni parçalara göre bu diş ne maymuna ne de insana aitti. Dişin, Prosthennops cinsinden yabani Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir türüne ait olduğu anlaşıldı.

3. İnsanın evrimi masalının en uzun süren yalanlarından biri de, Ramapithecus'tur. Bu isim, 1932 yılında Hindistan'da bulunan ve insan ile maymun arasında 14 milyon yıl önce meydana geldiği iddia edilen ayrımın ilk basamağı olduğu söylenen fosil kayıtlarına verilmişti. 50 sene boyunca da evrimciler tarafından kesin bir delil olarak kullanıldı. Ancak yapılan incelemeler, Ramapithecus'un diş yapısının günümüzde yaşayan şempanzelerle neredeyse aynı olduğunu ortaya koydu. Örneğin, Etiyopya'nın yüksek kesimlerinde yaşayan bir babun türü (Theropithecus galada), aynen Ramapithecus'taki gibi kısa, derin bir yüze ve öbür maymunlara göre küçük kesici ve doğrayıcı dişlere sahipti. Ramapithecus'un soyu tükenmiş bir orangutandan başka birşey olmadığı, Science dergisinde yayınlanan 1982 tarihli "İnsanlık Bir Atasını Kaybediyor" başlıklı makalede ilan edildi.

4. Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarında bulunduğu için Turkana Çocuğu adıyla anılan fosil de, bir müddet evrimciler tarafından insanın sözde evrimine delil olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Ancak daha sonra, fosilin günümüz insanından hiçbir farkı olmadığı ortaya çıkmıştır. Örneğin, Amerikalı paleoantropolog Alan Walker, "ortalama bir patoloğun bu fosilin iskeletiyle, günümüz insanı iskeletini birbirinden ayırmasının çok güç olduğunu" söyler.4 Turkana Çocuğu, evrimcilerin iddia ettiği gibi, maymunlarla insan arasında ara bir tür değil, her yönüyle tam bir insandır.

5. Lucy, 1974 yılında Amerikalı antropolog Donald Johanson tarafından bulunan ünlü fosilin adıdır. Birçok evrimci Lucy'nin insanla sözde maymunsu ataları arasındaki ara geçiş formu olduğunu iddia etmiştir. Ancak ilerleyen yıllarda yapılan incelemeler Lucy'nin sadece nesli tükenmiş bir maymun türü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Lucy, insanın hayali evrimi ile ilgisi olmadığını ortaya konan Australopithecus cinsine ait bir maymun türünü temsil etmektedir. Bu türün (Australopithecus afarensis) şempanzelerle aynı büyüklükte bir beyni vardır, kaburgaları ve çene kemiği günümüz şempanzeleriyle aynı şekildedir, kolları ve bacakları canlının bir şempanze gibi yürüdüğünü göstermektedir. Hatta leğen kemiği de şempanzelerinki gibidir.5

6. Richard Leakey, 2.8 milyon yıl yaş biçtiği ve "KNM-ER 1470" olarak adlandırdığı kafatasını antropoloji tarihinin en büyük buluşu gibi tanıtmış ve büyük yankı uyandırmıştı. Australopithecus gibi küçük bir kafatası hacmi olan, ancak insansı bir yüze sahip bulunan canlı, Leakey'e göre, Australopithecus ile insan arasındaki kayıp halkaydı. Ancak bir süre sonra anlaşılacaktı ki, KNM-ER 1470 kafatasının bilimsel dergilere kapak olan "insansı" yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan -belki de kasıtlı- hataların sonucuydu.Dolayısıyla bu kafatası, insanın sözde evrimini gösteren bir bulgu kesinlikle değildi. Sadece, evrimcilerin çaresizliğini gözler önüne seren sayısız örnekten biriydi.

LUCY MASALI ARTIK TARİHE KARIŞTI ELVEDA LUCY...

Lucy olarak isimlendirilen ve 1974 yılında bulunduktan hemen sonra iki ayaklı ilan edilerek, insanın sözde atası olarak tanıtılan fosili inceleyen iki ünlü evrimci anatomist Solly Zuckerman ve Charles Oxnard bu iddiayı reddetmiş ve canlının yürüyüşünün ve anatomisinin insana kesinlikle benzemediğini, bunun bir maymun türü olduğunu söylemişlerdi. İlerleyen yıllarda Lucy'nin herhangi bir maymun türü olduğu kesinlik kazandı ve Science & Vie dergisinin kapağında da yazıldığı gibi, evrimciler Lucy'e "Elveda" demek zorunda kaldılar.

1. İnsan ve maymun ayakları arasında büyük anatomik farklılıklar vardır. Maymunların ayak parmakları daha uzundur ve insan ayağındaki kemer, maymunların ayaklarında yoktur.

2. İnsanların üst bedeni dik durur ve insanlar iki ayak üzerinde dik yürürler. Bu özel bir hareket şeklidir. Maymunlar ise, üst bedenlerini öne doğru eğerek yürürler ve ekstra destek sağlamak için kollarını kullanırlar. Bu, insanlarla maymunlar arasında doldurulamaz bir anatomik boşluktur ve insanın evrimi masalını tümüyle geçersiz kılmaktadır.

3. Bu resimlerde de görülebileceği gibi, maymun elinde insan elinin çok önemli bir özelliği olan uzun ve hareketli baş parmak bulunmaz.
Sadece bu farklılıklar dahi, insanlarla maymunların ortak bir atadan evrimleştikleri hikayesinin imkansızlığını göstermek için yeterlidir.

Burada sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz evrimci sahtekarlıkların sayısı çok daha fazladır. Medyada yer alan tüm "insanın atası" haberleri ve bu haberlerde kullanılan resimler uydurmadır. Somut bilimsel bulgular, insanın aşama aşama gelişerek insan olduğu hikayesini yerle bir etmiştir.

Kitabın ilerleyen sayfalarında, evrim teorisini geçersiz kılan sayısız kafatası fosilinden birkaç örneğe yer verilmiştir. Bu kafatasları, tarih boyunca hiçbir canlının değişmediğinin, bir başka canlıya dönüşmediğinin, her canlı türünün hep sahip olduğu özelliklerle birlikte var olduğunun delillerindendir. Bu delillerle birlikte, Darwinist düşüncenin açmazlarını ve mantıksızlıklarını vurgulayan açıklamalara da yer verilmektedir. Örneğin, canlıların sürekli değişerek ilerlediği iddiasındaki Darwinistlere, tüm canlı türlerinde açıkça görülen değişmezliği nasıl açıkladıkları sorulmaktadır. İnsanın sözde maymundan türediğini öne süren evrim teorisinin, maymunların yaşadığı hayali insana dönüşüm sürecinin bir benzerini, neden diğer canlıların yaşamadığını açıklaması gerekir. Neden bir ayının da günün birinde iki ayağı üzerinde yürümeye karar vermediği, bir tilkinin neden zekasını geliştirip bir profesöre dönüşmediği, bir pandanın neden etkileyici eserler yapan bir sanatçı olmadığı sorusuna evrimcilerin verebileceği bir cevap yoktur. Konunun, bu şekilde çocukların dahi anlayabileceği örnekler ve mantık yürütmeler kullanılarak anlatılmasının sebebi ise, Darwinizm'in akıl almaz mantıksızlıklarının ifşa edilmesidir. Bilimsel bir teori gibi sunulan Darwinizm, aslında, inanılmaz derecede mantıksız bir ideolojidir.

Dünya tarihinin en büyük skandalı olan Darwinizm'in, yalanlar, sahtekarlıklar akıl ve mantık dışı iddialar üzerine kurulu olduğu tam anlamıyla ortaya çıkmıştır. 21. yüzyılda tüm dünya Darwinizm'in çöküşüne tanıklık edecektir.

1 Richard E. Leakey, The Making of Mankind, Michael Joseph Limited, London, 1981, s. 43
2 William R Fix,. The Bone Peddlers, Macmillan Publishing Company: New York, 1984, s. 150-153
3 Marvin Lubenow, Bones of Contention, Grand Rapids, Baker, 1992, s. 136
4 Marvin Lubenow, Bones of Contention, Grand Rapids, Baker, 1992, s. 83
5 Richard Allan & Tracey Greenwood, Primates and Human Evolution in the textbook: Year 13 Biology, 1999.
Student Resource and Activity Manual, (Biozone International, printed in New Zealand.), s. 260